Ülkemize damgasını vuran her olay ve kişi hakkında hazırladığı belgeselleri soluksuz izlediğimiz 140journos, bu sefer rotayı Adnan Oktar’a çevirdi. 2018’in Temmuz ayında hakkında birçok suçtan gözaltı kararı çıkartılan Adnan Oktar, günümüzde halen cezaevinde. Cinsel istismar, suç örgütü kurma, tarihi eser kaçakçılığı gibi 30 ayrı suçtan cezaevinde yatan Adnan Oktar’ın yanında kedicik ve mürit adı altında kalan insanlar, özellikle de tanık koruma programındaki müşteki Ü. 14journos’a konuştu ve işin perde arkasındaki pis işler ortaya çıktı!
İşte 140journos’tan bir solukta izleyeceğiniz ‘kedicik’ videosu!
Dilerseniz videonun detaylarına geçmeden önce Adnan Oktar hakkında bazı bilgiler verelim size. Adnan Oktar kimdir, neden cezaevinde, hangi suçları işledi ve kaç yıl ceza aldı?
Adnan Oktar’ın elinden kaçan ve ‘kedicik’ olarak bilinen kadınların birçoğu ise perde arkasında yaşanan birçok olayı hem Türk hem de yabancı basınla paylaşmıştı. Birçoğu ceza almamak için Adnan Oktar aleyhinde ifade vermeyi kabullenmiş birçoğu ise gerçeği görüp kurtulmak istemişti.
YouTube Türkiye’nin belki de en çok takip edilen ‘video belgesel’ kanallarından birisi olan 140journos, 2 yıl önce yaptığı ‘maşallah hocam’ videosunun ardından geçtiğimiz günlerde 2. Adnan Oktar videosu ‘kedicik’i yayınladı.
Video, Adnan Oktar’ın mahkemeye çıkıp, mahkeme başkanı ile konuştuğu görüntülerle başlıyor. Kimlik tespiti ve hakkında yapılan suçlamaların okunmasıyla mahkemeye geçiliyor.
Mahkeme Başkanı Mehmet Galip Perk’in okurken yorulduğu suçlar silsilesine Adnan Oktar’ın cevabı ise “İddiaların tamamının boş olduğunu tüm Türkiye biliyor. Bilmeyen hiçbir hukukçu yok. Bir oyun oynanıyor” diyerek reddediyor.
İşte bu da Adnan Oktar ve ‘kediciklerinin’ danslar edip eğlendiği, birçok partinin yapıldığı programların çekildiği A9 TV stüdyosu imiş.
Dönemin İstanbul Emniyeti Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer, videoya konuk olan isimlerden birisiydi.
‘Son dönemde çok popüler olan bir yazarın şöyle bir ifadesi var; insanoğlunun bir süper gücü var. Bu süper güç de bir hikaye yazması ve bu hikayeye inanması. Adnan Oktar’ın hikayesi de böyle bir hikaye. Kendileri tarafından oluşturulmuş, inanılmış ve hedefleri doğrultusunda da zamanla revize edilmiş bir hikaye. Bir mehdiyet hikayesi.’
Araştırmacı Gazeteci Barış Terkoğlu
‘Bir Kuran-i İslam var. Yani Allah’ın buyruğu olarak düşündüğümüz ayetler var, bir de bunun dışına çıkmış bir islam var. Sahih olmayan hadisler bunun içerisinde, rivayetler bunun içerisinde, işte kimi menkıbeler bunun içerisinde vesaire vesaire… Ve en nihayetinde bunun içerisinden çıkmış bir mesih efsanesi var. Ve Adnan Oktar bir süre sonra bu hikayelerden yola çıkarak yeni bir kültür oluşturmaya karar veriyor. Ve bu kültür ‘Ben Mesihim, ve Mesih olarak kendime inanan o dar, yani 300 kişilik grupla birlikte dünyanın sonunda bu işi nihayete erdireceğim. Bunun bazı araçları var, şu kadar kadınla birlikte olması lazım, şu kadar bekaret bozması lazım falan gibi.’
Bir mağdurun avukatı Eser Çömlekçioğlu
‘Etrafındaki insanları bir araya toplayabilmesi için aslında kullanabileceği en büyük argümanı inanç. Bu inancı oluşturabilmek için, insanlarda bağlılığı oluşturabilmek için mehdilik üzerinden ilerliyor. Dolayısıyla etrafında topladığı insanlar da Adnan Oktar’ın mehdi olduğuna inanarak, bu kişileri bir araya getiriyor, kendisine bağlı hale getiriyor.’
“Bunların mesela çok önemli bölümü iyi ailelerin çocuklarıdır. Fabrikatör çocukları, entelektüel ailelerin çocukları. Tahmin edemeyeceğiniz medya dünyasında çok önemli isimler buraya girip çıkmış.”
Gazeteci Nagehan Alçı “Kadını istismar eden bir seks tarikatı…” diyerek giriyor lafa.
‘Ancak tam da böyle olduğu için çözülmesi ve mücadele edilmesi çok zor bir örgüt. Çünkü tamamen beyni yıkanmış, kendini bedenen ve ruhen adamış bir kitle. Maddi olanakları içinde önemli bir kesimin olan, olmayanların da dışarıdan olanak sağladığı robotlaşmış bir kitleden bahsediyoruz.’
Eski örgüt üyesi Özkan Mamati
‘Bu manipülasyonda kişiler zombi gibi. Düğmeye başladıklarında yani onları zombileştiren mekanizma düğmeye bastığında adam öldürür, adam keser, insanların hayatını alır… Hiç gözünden bir damla yaş gelmez. Çünkü o anki motivasyonu bambaşka. Empati sıfır… Yani karşındaki üzülür mü, hayatını kaybeder mi, işini kaybeder mi… Hiç böyle bir empatiye girmez. Sadece ona verilen talimatı yerine getirir. Ve ecir, yani sevap kazandığını zanneder.’
Dönemin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi Prof. Dr. Sefa Saygılı
‘Ve ben Adnan Oktarı’ı ilk çıktığı zamandan beri tanırım. İlkj başlarda uzun saçlı, ikiye ayıran bir şekilde dolaşıyordu. Bunlardan işte elektrik akımı geliyor falan gibi öyle garip iddialarla bunu yapıyordu. Daha sonra bu Bakırköy Akıl Hastanesi’ne gönderildi. İşlediği iddia edilen bir suçtan dolayı. Burada 10 ay kadar kaldı, tahmin ediyorum 7-8 ay kadar da benim psikiyatri sorumlusu olduğun serviste kaldı. Kendinin mehdi olduğuna inanmış birisi. Bununla ilgili deliller topluyor, her şeyden bir anlam çıkartıyor. Mesela müritlerine de aynı şekilde inandırmış. Diyelim dışarı çıktı güneşli bir hava, bulut var… ‘İşte hocamızı bulutlar güneşten koruyor.’ falan diye yorumlar yapıyorlardı.’
Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü soruşturması kapsamında tanık koruma programına alınmış mağdur müşteki Ü.
‘Yani biz yayındayız, karşısında oturuyoruz, görüyoruz. Adamın bacaklarının arasında kocaman bir bağırsak yığını var. Ve bunu cemaatin içindeki herkes biliyordu ancak kimse bunu sesli konuşmadı. O da bunu sosyal medyada ve televizyonda ‘Mehdi’nin bacaklarının arasında bir büyüklük vardır’ diye sahte bir hadisle insanlara empoze etti.’
Müşteki Ü. “Benim de içinde olduğum ‘kız kardeşler’ grubu var. Bunlar örgütte istismar yoluyla bir şekilde dahil olup ‘bacı adayı’ olarak yedekte tutuluyordu.”
‘Bir de ‘kardeşler’ grubu var. Yani kamuoyunda aslında ‘aslanlar’ olarak biliniyorlar. Bu arada bunların büyük bir kısmının birbirinden haberi bile yok. Çünkü örgüt hücre tipi bir yapılanmaya sahipti.’
Aslına baktığınızda örgütte her iş için, işi bilen kişiler yer alıyor. Hukukçu, maliyeci, siyasetçi… Fatih Erbakan’ın ismi burada çok anılıyor.
Siyasette o gün kim öndeyse onun yanında olduğu söyleniyor Adnan Oktar’ın… Hatta eski bir mürit, Adnan Oktar’ı ‘bukalemuna’ benzetiyor. Hava nereden eserse orada olduğunu söylüyor. Bu yüzden de deşifre olması çok zor. Çünkü dönemin adamı kimse onun yanında yer alıyor. Hal böyle olunca da sisteme para aktaran birçok isimden söz ediliyor. Bir de bunun ‘silahlı’ olanları var. Adnan Oktar’ın koruma kadrosu, silahlı örgüt üyelerinden oluşuyor.
İçinde birçok farklı ekibin bulunduğu örgütte en can alıcı kısım ise ‘Kız getirme ekibi’ oluyor şüphesiz… Bu ekibin başında ‘Baş avcı’ olarak adlandırılan Bora Yıldız olduğu söyleniyor.
Avcıların uyguladığı taktik ise kan donduruyor. Özellikle alışveriş merkezlerine konumlanan avcılar, saat kaçta kim giriyor, kim çıkıyor, hangi tarzda kızlar hangi saatlerde bu AVM’leri tercih ediyor bir sistem yaratmışlar.
Belli saatlerde belli konumlarda yer alıyorlar ve gözüne kestirdikleri kadınları kandırarak sistemin içine dahil ediyorlar. Bunlar genellikle şantaj ve tehdit ile yapılıyor. Gözlerine kestirdikleri kızla ilgili hızlıca bir araştırma yapılıyor. Kızın neyi sevip neyi sevmediği nasıl insanlardan hoşlandığı öğrenilip o profile uygun bir avcı yönlendiriliyor. Ve bu avcılar birbirleriyle telsizle haberleşiyorlar.
Kandırılan kız, önce egosu okşanarak gözü boyanıyor. Yakışıklı ve zengin bir profil, son model arabasına kızı almayı teklif ediyor. Kız biniyor, cinsel birliktelik yaşanmak için bir eve gidiliyor.
Manipülasyona maruz kalan kıza cinsel ilişkiye nasıl girileceği anlatılıyor. İslama göre oral ve anal ilişkinin haram olmadığı belirtilip o yollarla cinsel ilişkiye giriliyor ve bununla şantaj/tehdit edilerek örgüte katılması sağlanıyor.
Müşteki Ü. yaşadıklarını şöyle anlatıyor.
‘Bora beni bir akşam yalısına yemeğe götürdü. Arkadaşlarıyla tanıştıracağını söyledi. Biraz alkol içtim. Bora ile birlikte odaya geçtik. Bir şeyler yaşamaya başladık. Sonra bir anda arkadaşları içeri girdi. Gökalp, Bora’ya bir şey soracağını söyleyerek odaya girdi. Sonra bir anda şortunu çıkartıp arkama geçti. Neye uğradığımı şaşırdım. Karşı koymaya çalıştım ama beceremedim. Gökalp anal, Bora ise oral yolla bana tecavüz etti. Bora hiçbir şey olmamış gibi devam etti. Gökalp saçlarımdan çekti, Bora boğazımı sıktı.’
Kızların ifadesi ise kan dondurucu… Soruşturmada yer alan ses kayıtları ise daha da kan dondurucu… Kandırılan kızlara “Elimdeki fotoğraflarını ailene gösterip 5 kişi sizin kızınızla birlikte olduk diye anlatırım” diyerek tehdit ediliyor.
Böylece kızlar onların buyruğu altına giriyor. Tabii ki ses kaydında öyle bir şekilde anlatılıyor ki bunlar… Sonrasında kızlar ‘abi’ denilen kişiye sunulacağını öğreniyor. Öyle bir anlatılıyor ki bu olay, kızlar Adnan Oktar’ı bir çıkış, bir kurtuluş yolu olarak görüyor… Müştekilerden birisi, 24 saat içinde 20 farklı erkeğin tecavüzüne uğruyor. Ve düşünceleri şöyle ’20 kişi yapacağına bir tek Adnan Oktar yapsın…’
Kandırılan kızlar daha sonrasında o çok bilinen ‘kedicik’ kılığına sokuluyor. Kaşları kazıtılıp boyanıyor, botoks ve dolgu işlemleri yaptırıyor, meme büyütme operasyonları geçiriyorlar… Açık kıyafetler giymeye zorlanıyorlar.
‘Eğer hoca yayında konuşurken dediğin şeye reaksiyon göstermez, esprisine gülmezsen, onu övmezsen hocanın masasının altında bir buton var ona tıklıyor. Butona basıldığı an reklam arası giriyor. O reklam arasında dayak yiyorsun.’
“Hocanın bacaklarının arasında 30 kilogram bağırsak yığını vardı. Erkek falan değildi. Bizi tuvalette parmakla istismar ediyor, bağırmamız için zorluyordu!”
‘Bağırmazsak ısırıyordu. Bunu herkes biliyordu, o adamın hiçbir şey yapamadığını… Bu olay bittikten sonra ‘Çok iyiydiniz hocam, çok güzel becerdiniz hocam’ dememizi istiyordu.’
Ve işte o gün… 11 Temmuz 2018… Müşteki Ü. o günü “Bir sabah aldığımız bir haber vardı. Adnan Oktar’ı görmeniz lazımdı yani… O kadar öfkeli o kadar korkuyordu ki aslında. Kopmalar olacak… O canavar adam operasyon olacağı düşüncesiyle korkak bir kediye dönüştü.” diyerek anlatıyor.
Araştırmacı Gazeteci Barış Terkoğlu’nun sözleri ise videoya damgasını vurdu.
‘İçişleri Bakanı ile (Süleyman Soylu) bu yapı arasında gerçekten böyle bir görüşme trafiği vardı. Haliyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İçişleri Bakanı’na bilgi vermedi. Bugünkü operasyonu 1999 ve 2008’den ayıran şey de bu. Yani bir grup veya işte topladığı gönüllü polislerle yaptığı bir operasyon değil. Devletin en önemli kurumlarının bir MİT, iki doğrudan doğruya Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki bazı isimler aracılığıyla İstanbul Emniyeti, yani bir tür üçgen mekanizmadan söz ediyorum, İçişleri Bakanlığı’nı bypass ederek bu operasyonu yaptılar.’
Kanımızın donduğu bir videoydu…
İçeriğimizde yer veremeyecek kadar iğrenç detayların bulunduğu ‘kedicik’ videosunu buradan izleyebilirsiniz ?
Belgesele gelen yorumlar ise bu şekildeydi…
Sinirlerimiz kaldıramadı, doğru…
?
?
?
Söyleyecek bir şey bulamıyoruz…
Sözü size bırakıyoruz…